Browse Month

Ağustos 2007

Nereden Nereye

Aşağıda alıntı yaptığım yazı bana mail yoluyla ulaştı ve paylaşmak istedim. Gerçekten de bunların bir zamanlar mümkün olduğu masal gibi bir devletimizin olduğunu düşünmek insanı gururlandırıyor. Ecdad nur içinde yatsın… Herkesin birbirine hoşgörüyle yaklaştığı ve farklılıkların sindirilmeye çalışılıp korkuyla yaşandığı bir dünya yerine beraber yaşayabilmek için tahammülün gerekliliğini idrak edebilmiş ve bunu toplum hayatına yansıtabilmiş bir yeryüzü dileğiyle…

FAZİLETLİYDİK:

Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan  bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de  küçümsemezdik.
Dürüsttük: Bir zamanlar, Londra Ticaret Odası’nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: “Türklerle alışveriş et, yanılmazsın.”

İTİBARLIYDIK:

Bir zamanlar, Hollanda Ticaret Odası’nın toplantılarında oylar  eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun  dediği olurdu.

TEMİZDİK:

Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa’ya  tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı  şöyle eleştiriyor: “Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler.
Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür.”

ÇEVRECİYDİK:

Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.

HARAMA EL SÜRMEZDİK:

Fransız müellif Motray, 1700’lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: “Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne  zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar, arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir.”

MEDENİ İDİK:
İngiliz sefiri Sir James Porter ise, 1740’ların Türkiye’si için  şunları söylüyor: “Gerek İstanbul’da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır.”

DOSDOĞRUYDUK:

Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü  veriyor:  “Haksızlık, murabahacılık [aşırı kâr koyma, tefecilik], inhisarcılık  [tekelcilik] ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür…

Öyle  bir dürüstlük gösterirler ki, insan, çok defa Türklerin  doğruluklarına  hayran kalır.”

HIRSIZLIK NEDİR BİLMEZDİK:

Fransız müellif Dr. Brayer, 1830’ların İstanbul’unu getiriyor önümüze: “Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul’da  her sene azami beş-altı hırsızlık vakası görülür.”

Ubicini, Dr. Brayer’i şöyle doğruluyor: “Bu muazzam payitahtta dükkâncılar,  namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye  gittikleri ve geceleri  evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık  vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu’nda ise  hırsızlık ve cinayet vakaları olmadan gün geçmez.”

NAZİKTİK:

Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880’lerin “biz”ini  anlatıyor bize: “İstanbul Türk halkı Avrupa’nın en nazik ve en kibar  insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi, nadirattan  işitilir. O  kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir,  bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok
fazlasını görürsünüz.”

CİHANA ÖRNEKTİK:

Türkiye Seyahatnâmesi’yle meşhur Du Loir’un 1650’lerdeki hükmü şöyle: “Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni  hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir.”

Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile  kapsıyordu.

HAYATA KARŞI SAYGILIYDIK:

Bu konuda dilerseniz Elisee Recus’u dinleyelim, bize 1880’lerdeki halimizi anlatsın:
“Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır… Türklerle Rumların karışık olarak  yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla  anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev  bir Türk evidir.” (Küçük Asya, c. 9)

HAYIRSEVERDİK:

Comte de Marsigli’yi tekrar dinleyelim: “Yazın İstanbul’dan Sofya’ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin, yolculara, bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum.”

Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor: “Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, bu dindarâne  hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan  cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil  ederler.”

Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer misallendiriyor: “Türk şefkati, hayvanlara bile şamildir” dedikten sonra şu örneği zikrediyor:
“Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar, sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar…
Sokaktaki  ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip  sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür…”

“Kaçık”lığın kaynağını da veriyor adam: “Birçokları da sırf azad etmek için  kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk’e, bir gün, yaptığı işin  neye yaradığını sordum.
Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: Allah’ın  rızasını tahsile (kazanmaya) yarar!

Ne dersiniz? Galiba, geçmişimizden uzaklaşmak, bize çok pahalıya patladı.

İşte sorulmaya değer ve cevaplanması elzem olan soru:

“Bizde, o zaman var olup da bugün olmayan nedir? Nasıl kaybettik? Nasıl  buluruz?”

 

Bilgi Kirliliği

İnsanlığın ilk dönemlerinde birikimler çeşitli şekil ve resimlerle karşı tarafa anlatılmaya çalışılıyordu. Yazının icadı birikim ve bilginin aktarılmasında bir dönüm noktası oldu. Artık uzun yıllar üzerinde çalışılarak elde edilen veriler sonraki nesillere iletilmek suretiyle o ana kadar edinilmiş verilerin üzerine yenileri eklenerek bir bilgi zinciri oluşturulabiliyordu. Bu da uygarlığın aynı yerde saymayıp sürekli gelişmesi ve ilerlemesini sağlıyordu.

Internet’in insanların hayatında yer almaya başlamasından önce bir konu hakkında yapılacak bir araştırmada başvurulacak en olası kaynak kütüphaneydi. Bu şekilde araştırma ile ilgili bilgilere kitaplar vasıtasıyla ulaşılabiliyordu. İnsanlar bu yöntemle kitaplarda ilgilendikleri konulara ait bilgileri diğerlerinin arasından seçip alabiliyordu.

Sözü edilen yöntem Internet ile birlikte değişime uğradı. Bundan böyle bir konu hakkında bilgi edinilmek istendiğinde Internet’te basit bir arama işlemi gerçekleştirmek yetiyor. Artık bilgiye ulaşmak için kütüphaneye gitmek gereksiz hale geldi. Bu hem zamandan hem de mekandan kazanç sağlayan büyük bir gelişme oldu.

Bütün bu değişim ilk bakışta tamamen yararlı gibi görünse de maalesef bazı istenmeyen sonuçların da ortaya çıkmasına neden oldu. Eski yöntem ile sadece ihtiyaç duyulan bilgiye erişilip gerektiği şekilde kullanılıyordu. Bu şekilde konu üzerinde araştırma yapan kişi de araştırma yaptığı konuya hakim olabiliyordu ve zamanla bir alanda uzmanlaşabiliyordu. Böylece araştırmasını yaparken bir yandan da kişisel gelişimine katkıda bulunuyordu.

Ne var ki günümüzde Internet ihtiyaçtan fazla bilgiyi insanların karşısına getiriyor. Adeta bir bilgi bombardımanı altında araştırmacı, ilgilendiği konu için lazım olan bilgileri seçmek durumunda kalıyor. Çok fazla olan bilgilerin içinden gerekli olanları tam anlamıyla ayıklamak için hepsini okumaya yetecek zaman bulunmadığı için kişiler üstün körü bir şekilde kaynaklardan gerekli bilgileri edinmeye çalışıyorlar. Neticede ortaya denizden avuçla alınmış küçük bir su birikintisi kalıyor. Bunun sonucunda ise belki de daha gerekli olan bilgiler gözden kaçmış olabiliyor. Aynı zamanda kişi ilgilendiği konu için bulduğu bilgileri tam olarak kavrayamayabiliyor çünkü o, zamanının çoğunu bulduklarını özümsemeye değil; fazlalıklarından arındırmaya çalışıyor.

Olaya bir başka boyuttan da yaklaşılabilir. Eski yöntemlerle edinilen bilgiler derlenerek bir araya getirilir ve daha önceki bilgilerin üzerine eklenirdi. Internet’ten edinilen bilgi daha çok okumak için kullanıldığı için kendisinden önceki bilgilerin tamamlayıcısı olma gibi bir özellik kazanamıyor. Çoğu zaman birkaç siteden edinilen bilgilerin bir araya getirilmesi kopyala yapıştır şeklinde olduğu için, birey kendi yorumlarını ya da tecrübelerini karıştırmıyor. Böylece önemli olan öğrenmek değil bir işi en kısa zamanda tamamlamak önemli oluyor.

Bu durumun bir diğer sakıncası ise bu anlayışla yetişen nesillerin araştırma merakından giderek uzaklaşmalarıdır. Çünkü talep edilen bilgiye kısa zamanda ulaşılmaktadır ancak bu ortaya yeni bir şey çıkarmamaktadır. Kütüphanelerde bulunan veriler bir yere yazılarak bir araya getirilir fakat Internet’te bulunan sonuçlar çabucak elenip uygun görülenleri kopyalanıp yapıştırılır. Bu yöntem anlık bir çözümdür ve yeni bir çalışma ortaya çıkarmaz. Bu da zamanla hep var olanların kullanılması ve yeni araştırmaların yapılmaması anlamına gelir. Hazıra alışmışken kimse zahmete girmek istemez. Böylece o alandaki gelişmeler zamanla yavaşlar ve hatta durur.

Teknoloji yararlarının yanında zararlarını da getirebiliyor. Yukarıda sözü edilen de böyle bir durum. Her şeyin olduğu gibi bilginin de fazlası zararlı olabiliyor. Geniş bir bilgi denizinde (bazıları hiçbir işe yaramayan gereksiz bilgiler de olabiliyor) insan rotasını şaşırabiliyor. Burada toplumun zamanla bu probleme bir çözüm bulabileceği ümidi göz ardı edilmemeli. Zamanla insanlık bu durumun kendisi için ne anlama geldiğini anlayıp bir çıkar yol bulabilir.

Sanalkurs.net

İnternette aradığımız bir çok bilgiye rahatça erşebiliyoruz ancak bunların bir çoğu ne yazıkki Türkçe içerikli olmuyor. Sanalkurs isimli site bu ihtiyacımızı büyük oranda giderebiliyor. Yeni başlayanlardan uzman kullanıcılara kadar herkesin ihtiyaç duyabileceği ipuçları barındıran sayfa ayrıca pek çok programın adım adım öğrenilmesinde de yardımcı oluyor.

Site genelde alanında uzman kullanıcıların gönderdikleri makale ve derslerden oluşuyor. Önceleri siteye erişimde hiç bir kısıtlama yokken yakın zamanda başlatılan sistemle artık yazıları okuyabilmeniz için siteye üye olmanız gerekiyor. Üyelik ücretsiz ve 30 saniyede halledilebilecek kadar da basit. Herhalde robotların yazıları izinsiz çalmalarına karşı böyle bir önlem düşünüldü.

www.sanalkurs.net After Effects, Ambalaj, ASP, ASP.net, AutoCAD, Bilgisayar, Corel Draw, CSS, Delphi, Donanım, Dreamweaver, E-Ticaret, Fireworks, Flash, Freehand, Güvenlik, HTML, Illustrator, Internet, Javascript, Joomla, MS Office, Photoshop, PHP & MySQL, PHP Nuke, Premiere, Püf noktası, Virüsler, Visual Basic, Web Hosting, Web Tasarım, Windows başlıkları altında bir çok makale va yazı içeriyor.

Güleriz Ağlanacak Halimize

Geçtiğimiz günlerde Türk Telekom nasıl olduysa ADSL fiyatlarında cazip bir indirim yaptı ve ve bizi 4096 kbps hızla tanıştırdı. Söz konusu indirim için cazip kelimesini kullanmamın amacı olayın gerçekten cazip olduğundan değil ama telekom yaptığı için şaşılacak derecede büyük olmasından kaynaklanmasıdır.

Türkiye’de bu alanda tekel olan bu kurumun bu derece bir indirime gitmesinin sebebini telekom altyapısını kullanan firmaların yaz kampanyasından rahatsız olarak rekabet kurumuna ve dolayısıyla da yargıya baş vurmuş olmaları şeklinde özetleyebiliriz. Sonuçta çıkan yargının durdurma kararıyla birlikte Türk Telekom, hem yeni bir kampanya başlattı hem de kendisinden hizmet aldıkları halde şikayetçi olan firmaları cezalandırmış oldu. Bu bir göz dağı olarak ta algılanabilir.

Sebep ve sonuçları ne olursa olsun şu anki durum en çok biz kullanıcılara yaradı. Böylece dünyanın en pahalı internetlerinden birini biraz daha ucuza kullanabiliyoruz. Fransa bütün sokaklarını 8 megabit ücretsiz wireless ağlarla donatırken (ki Fransızlar bu hızı oldukça düşük buluyorlarmış), Japonya çok cüzi bir ücretle 50 megabit bağlanırken yapılan bu indirime duyduğumuz sevincin etkisi biraz daha azalıyor tabi… Yine de sağolsun telekom bu hizmetin dünyadaki emsalleriyle kıyaslandığında en ucuzlar arasında olduğunu söyleyerek gülmekten karnımıza ağrılar girmesine neden oluyor ve sevincimizin tamamen yok olmasını engelliyor. İlahi telekom.

Gelişen dünyada hemen hemen her sektör doğrudan ya da dolaylı olarak interneti kullanıyor. Biz de kağnı hızıyla dünyaya bağlanıyoruz. Şimdi çoğu insan “ne var ki bu hızda işimi görebiliyorum” diyebilir ancak o insanlar bu hızdan daha yüksek hızların kendilerine neler getirdiğini bilmedikleri için böyle konuşuyorlar. Biz sorunsuz bir download yapmayı yeterli bulurken yurt dışında internetten tv kartı olmadan çok rahat bir şekilde televizyon seyredilebiliyor ki bunların bazıları yüksek çözünürlüklü. İndirmeye gerek kalmadan film seyredilebiliyor ve böylece aradığınız filmi dükkan dükkan sormak zorunda kalmıyorsunuz. Internet üzerinden parasını ödedikten sonra yasal yollardan film, oyun ya da benzeri içeriği satın alabiliyorsunuz. Bu durum bizdeki bu hızlarla üç beş gün sürer. Aynı kargo beklemek gibi bir durum ve işin anındalığı ortadan kayboluyor. Birde kotalı bağlantınız varsa işiniz gerçekten zor.

Anlamsız tekeller ve vergiler yüzünden cep telefonlarında 3. nesil hizmetleri alamıyoruz. Dünya neredeyse 4. nesile geçmek üzere… Umarız aynı durum internettede tekrarlanmaz herkesle aynı koşullara sahip olamazsak gelişen ve modernleşen bir Türkiye’den nasıl söz edilebilir. Maaleset tavşan ile kağlumbağanın yarışı her zaman masallardaki gibi bitmiyor.

Geçmiş Zaman Olur ki Hayali Cihan Değer

Fırsat buldukça ve aklıma geldikçe sevdiğim web sayfalarını burada tanıtmayı planlıyorum. Bunlardan ilki çocukluğumuzda jeton için dünyanın parasını harcadığımız atari salonlarındaki arcade makinelerini ve komşunun çocuğunda görüp iç geçirdiğimiz Amiga, Commador64 ve konsolları PC’mize taşıyan emülatörler hakkında bulunmaz bir Türkçe kaynak olan Emülasyon Türkiye.

Emülatörler değişik sistemlere ait oyunları bilgisayarımızda oynamamızı sağlayan programlara verilen addır. Programı edindikten sonra oyunlara ihtiyacımız oluyor ki bu oyunlara da rom denir. Bu şekilde bilgisayarımızda PlayStation 1 ya da Sega Mega Drive II oyunlarını oynayabiliyoruz. www.emulasyonturkiye.com sitesi bu konuda kullanıcılara büyük oranda yardımcı oluyor.

Sitede hemen hemen her emülatörün kullanım kılavuzu yer alıyor. Ayrıca forum bölümünde kafanıza takılan, merak ettiğiniz her türlü soruya kısa zamanda cevap lıyorsunuz. Emülatörlerle ilgili bu kadar kapsamlı Türkçe bir başka site yok.

DRM Bilmecesi

Son zamanlarda adı sıkça duyulmaya başlanan DRM ( Dijital Hak Yönetimi ) teknolojisi, getirdiği yeniliklerin yanında kafaları da karıştırmaya devam ediyor.

DRM, Microsoft’un sayısal içerikleri kontrol altına almak ve illegal şekilde kopyalanmasının önüne geçmek için geliştirdiği bir teknoloji olarak tanımlanabilir. Bu şekilde kullanıcılar ellerindeki içeriği çoğu zaman yedek almak için bille kopyalayamıyorlar. Bunun en çok kullanıldığı alanların başında wma dosyaları geliyor. WMA ya da Internet üzerinden satın alınan müzik dosyaları sadece ait olduğu bilgisayarda çalışabildiği için yedek te alınamamış oluyor.

Yeni nesil DVD formatları arasında Microsoft’un da desteklediği HD-DVD’lerde bu özellik kendini çok iyi belli ediyor. Kullanıcı bilgisayarında yedeklemek istediği dosyaları bu medyaya yazabiliyor fakat aynı medyanın bir yedeğini daha alamıyor.

Yeni nesil HD filmler uygun çıkışa sahip monitörlerle izlenebiliyor ama eğer ortada bir korsan durumu varsa monitör bunu anlayıp içeriği göstermeyebiliyor

Görüldüğü gibi adamlar yalnız yazılımsal değil donanımsal olarak ta işin üzerine eğiliyorlar…

Şimdi bu yukarıda yazılanlar biz kullanıcılar için ürkütücü gibi dursalarda endişe edecek bir şey yok. Microsoft’un büyük vaadlerle pazara sunduğu her teknoloji gibi bununda aşılmasının yolu bulundu. Nasıl olduğunu burada anlatmayacağım ama zaten biliyoruz Microsoft’un her güvenli dediği şey piyasaya sürüldükten sonra ortalama 48 saat içinde kırılıyor.

Bir de madalyonun öteki yüzü var. Dijital içeriği korumak için bu kadar çaba sarfeden Microsoft Live Messenger yazılımında kullanıcıların paylaşılan klasörler altında dosya takası yapabilmelerini kolaylaştırmak için elinden geleni yapmış. Ortadaki bu tutarsızlık herhalde gelişen ve ilerleyen LINUX karşısında Microsoft’un kullanıcıları küstürmemek için yaptığı bir hamle olarak algılanabilir.

Bana İlham Veren Blog

Gün geçtikçe internete dair yeni modalar ortaya çıkıyor. Bunlar arasında en gözde olanlardan biri de şu anda okumakta olduğunuz gibi bloglar… Bu vesileyle ben de ilk yazımı bana blog hazırlamada ilham kaynağı olan www.teakolik.com sitesinden bir alıntı olarak seçmeyi uygun gördüm

Yeni Mim Dalgası “Dandik teknolojiniz hangisi ?”

Henster Blog da okuduğum Dandik Teknolojileriniz Hangileri ? Diye yeni bir mim dalgası başlatmışlar. Dalgayı başlatan mim sahibi Orhan Toker dandiğine giden 10 şey ise şunlarmış;

  1. Betemax video oynatıcı (gerçi VHS de komikti ama)
  2. CDRW tekrar kaydedilebilir CD (silmek için 45 dakika beklenir mi yaw)
  3. Windows ME (peh peh peh)
  4. MMS (dünya paraya pul büyüklüğünde resim)
  5. Microsoft ergonomik klavye (tuşları yerleştirirken deprem olmuş herhalde)
  6. Kablo internet (paylaştıkça yavaşlayan internet)
  7. Bluetooth kulaklık (ışınlama odası koordinatları veriyorum)
  8. PDA cep telefonları (pide kadar telefon)
  9. El çırpmasıyla açılıp kapanan aydınlatma (sabastian)
  10. Elektronik şifreli kasalar (bir gün mutlaka açılmaz :) )

Birde Henster’in eklemelerini yazayım

▪ Antenli cep telefonları (ne vardı o kadar uzatacak)

▪ Pozlu fotoğraf makineleri (ne o öyle her seferinde 36 ‘lık poz)

▪ 3.5 İnçlik Disketler (flash belleğin neyi var)

Bende bu mim dalgasına katılıyorum beni Mimleyen Henster‘e teşekkür ettikten sonra bende bu mim dalgasına ekleme yapıyorum.

  • Windows Vista ; ” Yüksek RAM + İşlemci + Sabit disk ” Eski PCler çöpe haa birde Service Pack şunu SP1 ile beraber piyasaya sürün o zaman sistemime kuracağım zaten :)
  • Quick Office ; Bazı Cep telefonlarına yüklediğiniz zaman Word Excell dosyalarını açabiliyorsunuz ama yazı yazamıyorsunuz ne iş ? Hatta XLS lerin Sütun aralıklarını bile değiştirebiliyoruz ama yazı yazılmıyor :)
  • Free Antivirüs programları 30 Gün Sonra Update alamıyoruz :) Ne halta yaradı…! O zaman free yapmayın.
  • Pili 3 günden fazla gitmeyen kablosuz klavye ve mause ler
  • 30 Dakikada Wep Şifresi kırılabilen Wireless ADSL modemler.
  • Camel Light satmayan TEKEL BAYİİLERİ :) Tabi buda işin espirisi…

Benden bu kadar Feruh Mavituna‘ı Mimleyeyim bakalım ne olacak…

 by TEAkolik

  • 1
  • 2